Pervari’nin Narsuyu Köyü: Çorak dağların ortasında nar cenneti
Pervari’nin Narsuyu Köyü: Çorak dağların ortasında nar cenneti
İçeriği Görüntüle

Milattan önce 130-127 yıllarında Kafkasya'dan gelerek adını çevreye yerleşen Karsak boyundan alan Kars Kalesi, şehrin kuzeyindeki bir tepede yer alıyor. Kars Kalesi, Saltuklular devrinde Sultan Melik İzzeddin'in emri ile veziri Firuz Akay tarafından 1152 yılında yapıldı.
Timur tarafından 1386 yılında yıkılan kale, 1579 yılında III. Murat'ın emriyle Lala Mustafa Paşa'ya yeniden yaptırıldı. Yine 27 sene sonra, 1606 yılında İran Şahı I. Abbas tarafından yıkılan Kars Kalesi 1616 ve 1636 yıllarında onarım ve tadilat gördü.
Kesme bazalt taşından yapılan 27 bin metre uzunluğundaki surlarda 220 burcu bulunan Kars Kalesi, şimdiki ihtişamıyla yaklaşık 1000 yılık geçmişin izlerini taşıyor.
Kafkas Üniversitesi Dede Korkut Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Yaşar Kop, Kars Kalesi çevresinde 810 tescilli yapının olduğunu söyledi.
Kars Kalesi'nin birçok savaş gördüğünü ve birçok dönemin de izlerini taşıdığını ifade eden Kop, "Burada Saltukluların, Selçukluların, İlhanlıların, Celayirlerin, Akkoyunların, Karakoyunların, Timur'un, Safavi ile Osmanlı Devleti'nin ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin izi var. Normal uzunluğu 27 bin metre, 263 tane sadece bu civarda eski Kars olarak adlandırılan Yusufpaşa Mahallesi'nde tescilli yapı var. Şimdi insana sormazlar mı? 27 bin metre nereye gitti? Burası 40 yıl Rusların elinde, 2 yıl da Ermenilerin elinde kaldı, biz tarihçilerin ifadesiyle 40 yıllık kara günler." dedi.
"Biz Anadolu'daki ilk hastanelerden biriyiz"
Kars Kalesi'nde ilk şifahanenin yapıldığını anlatan Kop, "Anadolu'daki ilk hastane herkes bilir, Kayseri'deki Gevher Nesibe Darüşşifası, I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in kız kardeşi için yaptırılmış. Ama burası tüm kayıtlarda şu Ejderha Kulesi olarak adlandırılan Kars Kalesi'nin kale görünümüne haiz olmasına sebep olan o kule 12. yüzyılın başlangıcında, 1152'de yapıldı. Şifahane ve hastane olarak kullanılmış. Asıl önemli olan zamanında kimlerin izlerinin olduğu, kimlerin dokunduğu, hangi maksatla yapıldığı. Biz Anadolu'daki ilk hastanelerden biriyiz, hatta ben iddia ediyorum ilk hastaneyiz." diye konuştu.
UNESCO'nun Kars Kalesi ve çevresini listeye alması gerektiğini dile getiren Kop, şöyle devam etti:
"Burada Evliya Çelebi'nin Kars'a gelip 13 gün kaldığında 'ben bir kez sabah namazını içeriye giremedim' dediği o zamanki ismiyle Ulu Cami ama Ermeniler tarafından yakılıp 286 masumun katledilmesiyle ne oldu? Yağlı camiye döndü, bu var. Sadece o mu var? Elbette ki değil, Namık Kemal'in evi var. Hemen yan tarafımızda Ortodoksların en önemli kilisesi olan ve yine Osmanlı Devleti döneminde Süleyman Paşa Camisi olarak bilinen 12 Havariler Kilisesi var ki bugün cami olarak kullanılmakta. Sadece o da değil, arka tarafta Kazım Karabekir'in köşkü var, hemen yan tarafta Puşkin'in yıkandığı hamam var. Kanuni'nin gelip ziyaret ettiği yerler var. Bir devletin güzelliği, oradaki büyüklüğü, temizliğe verdiği önemden de gelir. Sadece şu an için ayakta kalan devasa üç tane hamam var. Osmanlı Devleti'nin yaptırdığı yerler var."
Şehrin en önemli tanığı Kars Kalesi
Sınır şehir Kars'ın en önemli tanıklarından birisinin de kalesinin olduğunu ifade eden Kop, Kars Kalesi'nin çok fazla olaylara şahit olduğunu belirterek, kentin sınır bekçiliğini yaptığını, koruduğunu, kolladığını, muhafaza ettiğini, muhasaralara ve kuşatmalara karşı layıkıyla yaptığını işaret etti.
Prof. Dr. Yaşar Kop, şunları kaydetti:
"Kars 'serhat' şehri olduğu için o kadar çok muhasaraya şahit olmuş ki sadece Ruslarla aramızda 12 tane büyük savaş var. İran'ı, Timurlar döneminde, Celayirliler, İlhanlılar, Safaviler, Selçuklular, Akkoyunlu, Karakoyunları saymıyorum. Sadece bu son dönemdekilere baksak bile Kars Kalesi'nin ehemmiyeti gözler önüne serilecektir. Burası birkaç kez maalesef yıkılmış, ilk yıkanlardan bir tanesi de elbette ki hepimiz biliyoruz Moğollar. Moğollar'dan sonra içeride bulunan Celal Baba Türbesi var, onunla ilgili efsaneler de var işte kafasını koltuğunun altına alıp tekrardan savaştığına dair. Sonrasında Timur'lar aynı şekilde yerle yeksan etmiş. Sonra Safaviler zamanında 1548 yılında tamamen tahrip olmuş, Lala Mustafa Paşa 1579 yılında bugünkü halinin almasına vesile oluyor."

Kaynak: AA