1

BEĞENDİM

ABONE OL

News

0

İslam’ın doğuşuyla birlikte, Medeniyet tarihinde yeni bir sayfa açılan Diyarbakır, İslam Devleti’nin kurulması ve genişlemesi sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Hz. Muhammed’in hicretiyle başlayan İslam Devleti’nin fetihleri, Diyarbakır’ı da kapsayacak şekilde genişlemiştir. Hz. Ömer döneminde, Suriye ve Irak bölgelerindeki fetihlere başlanmış, bu süreçte Diyarbakır da el-Cezîre (Yukarı Mezopotamya) bölgesinde fethedilen şehirler arasında yer almıştır.

Fetih, İslam’ın “meşru savaş” olarak tanımladığı cihad faaliyetleri sonucunda gerçekleşmiş, beldenin askeri veya barışçıl yollarla ele geçirilmesi anlamına gelmiştir. İslam’ın ilk fetihlerinde amacın, İslam dinini tebliğ etmek ve tevhid inancını yaymak olduğu vurgulanmıştır. Fetihlerin sadece istila ve imha değil, aynı zamanda inşa ve ıslah amacına hizmet ettiği belirtilmiştir.

Diyarbakır’ın fethiyle ilgili en önemli kaynaklardan biri, Belazurî’nin “Fütûhu’l-Buldan” adlı eseridir. Belazurî, İyaz b. Ğanm’ın liderliğindeki İslam ordusunun H. 18 (M. 639) yılında Cezîre’nin fethine başladığını ve bölgeyi savaş veya sulh yoluyla ele geçirdiğini aktarmaktadır. İyaz b. Ğanm’ın, Diyarbakır dahil olmak üzere birçok şehri savaşsız bir şekilde fethettiği ve sulh anlaşmalarını uyguladığı belirtilmiştir.

Diyarbakır, İslam şehirleri arasında önemli bir konuma sahip olmuş ve birçok medeniyetin etkileşimine açık bir şehir olarak bilinmiştir. Osmanlı dönemi boyunca da bilim, sanat ve kültür faaliyetleri ile öne çıkan Diyarbakır, birçok ilim adamı, şair, yazar, hattat ve sufîyi yetiştirmiştir. Şehir, bugün hala tarihi eserleri, camileri, medreseleri ve kültürel zenginlikleriyle dikkat çekmektedir.

Diyarbakır’ın bu zengin tarihini anlamak, sadece geçmişi değil, aynı zamanda günümüzdeki kültürel çeşitliliği anlamak için önemli bir adımdır. Şehir, birçok medeniyetin bir araya geldiği ve birbirinden etkilendiği bir coğrafyada, tarih boyunca önemli bir rol oynamış ve kültürel mirasıyla bugüne kadar taşınmıştır.